Bağışıklık Güçlendirici Tedavisi

YÜKSEK DOZ VİTAMİN C TEDAVİSİ

Damardan kiolgram başına 0,5-1,5gr aralığında belli periyodik dozlar ve aralıklarda yapılan yüksek doz vitamin C tedavisinin adıdır.

Vitamin C'nin Özelliği:

Vitamin C vücudumuz biyolojik aktiviteleri için gerekli bir vitamindir. Askorbik asit olarak da bilinir. Vitamin C suda çözündüğü için diğer vitaminler (A,D,E,K) gibi vücudumuzda fazla oranda birikmez. Vitamin C insan vücudunda üretilemez. Bu yüzden günlük olarak sürekli dışarıdan yiyecekler ile birlikte almamız gerekir. Ağız yolu ile alınan vitamin C bağırsaklarımızdan belli bir oranda emilir. Daha fazlası emilmez. Vücudumuzdaki fazla vitamin C idrarla atılır. Bu yüzden vitamin C fazlalığı meydana gelmez.

Yüksek doz Vitamin C ile tedavi edilen Hastalıklar :

Vitamin C biyolojik olarak bir çok hücreyi etkilediği için şu hastalıklarda tamamlayıcı tedavi amaçlı olarak kullanılmaktadır.

Kanser, Artrit , Lyme hastalığı, Bakteriyel enfeksiyonlarda, Viral enfeksiyonlarda (Grip, Hepatit, HIV gibi.), Yaralanma sonrası ağrılarda, Vücutta enerji yokluğunda ve yorgunluk durumunda, İştah artırır, Kronik prostatit (Sık sık tekrar eden prostat iltihabı), Kronik İdrar Yolu Enfeksiyonunda (Sık tekrar eden idrar yolu iltihabı), Metabolik Sendrom (Metabolik sendronun yol açtığı hastalıklar Şeker Hastalığı, kalp krizi,obezite, inmedir)

Vitamin C ve Kanser

Kanser hücrelerin normal hücrelerden en önemli farkı enerji kaynağı olarak sadece glikozu (Şekeri) kullanmasıdır. Ayrıca glukoz sadece fermantasyon yaparak kullanabildikleri için normal hücrelere oranla 20 kat daha az enerji üretebilirler. Buda kanser hücrelerinin en az 20 kat fazla glikoz kullanmalarını gerektirir. Bu özellikleri nedeniyle kanser hastalarına radyoaktif işaretlenmiş glukoz verilerek PET/CT tetkiki yapılır ve tümör hücreleri fazla glukoz kullanmaları nedeniyle tespit edilirler.

Vitamin C yapısal olarak %85-90 glukozla aynı yapıdadır. Bu nedenle vitamin C kanser hücrelerinde toplanır. Vitamin C kanserli dokularda normal dokulara oranla 5 kat daha fazla oranda birikir.

Damardan yüksek dozda uygulanan Vitamin C tümör dokusunda birikerek oksidan özellik gösterir ve tümör hücrelerinin ölümüne neden olur. Bu etkinin oluşabilmesi için kanda vitamin C seviyesinin belirli bir düzeye çıkması gerekmektedir. Hangi kanser türlerinde etkili olduğu anlamak için yapılan PET/CT sonucuna bakmak gerekir. Vitamin C glukozla benzer hareket ettiği için eğer PET/CT de tümör tespit edilebiliyorsa ve yüksek aktivitede ise vitamin C tedavisinden yarar göreceği varsayılabilir.

Kanser tedavisinde, kanser hücrelerinin ölmesi, ağrılarının azalması, kemoterapi nin (İlaç tedavisinin) yan etkilerinin dayanıl bir hal alması durumunda kullanılmaktadır. Onkolojik bakımdan tamamlayıcı bir niteliktedir. Kanser hastalarında vitamin C depoları tükenmiştir. Vitamin C düşüklüğünde bağışıklık sistemi işleyişinde düşme olmaktadır. Aynı zaman Vitamin C'nin antioksidan bir özelliğe sahip olması, kanser savaşında ne kadar önemli olduğu gerçektir.

Kanserin metastazlarını( yayılımını) azaltmakta hatta onları yok etmekte ve tümörün küçülmesini sağlamaktadır. Vitamin C damar yolu ile alınmadığı taktirde yani ağızdan alındığında kanser hücresinin büyümesine gelişmesine neden olabilir. Ağızdan yüksek doz vitamin C alımlarında kanser hücrelerini öldürmediği görülmüştür.

Yan etkileri:

Yüksek doz Vitamin C böbrek fonksiyonlarını etkileyebilir. Nadir de olma taş oluşumuna katkıda bulunabilir. Ağız kuruluğu , Bulantı, ciltte alerjik reaksiyonlar olabilir. Tümör içine kanama olabilir. Kalp yetmezliği olanlarda ödem ( su toplanması ) olabilir.


Şeker hastalarında parmak şeker ölçümünde şeker yüksek çıkabilir. Hasta bu yüzden insulin değerini yükseltmemelidir.

Damar yolunda tahrişe neden olabilir. Kramp meydana gelebilir. Bu yüzden tedavide bazı tedbirler alınır.

Hastaların tedavi öncesi tok olmaları gerekmektedir. 

GLUTATYON TEDAVİSİ

Glutatyon Tedavisi

Yaşlanma geciktirici (antiaging) özelliği ile glutatyon molekülü, sağlklı ve uzun yaşamanın sırlarını içerisinde barındıran, üç aminoasitten oluşan peptidtir.

Glutatyon Tedavisi Nedir?

Glutatyon, insan vücuduna zarar veren ve sürekli oluşan serbest radikaller ve reaktif toksik maddeleri etkisiz hale getirerek vücudun korunmasını sağlayan çok güçlü bir antioksidandır. Sağlıklı olmak ve vücudun birçok hastalıktan korunmasını sağlayan moleküller arasında en önemli olanıdır.

Sigara ve alkol kullanımı gibi vücuda ciddi ve uzun süreli zararlar veren kullanımların yarattığı zararların önlenmesini sağlayan en önemli etkendir.

Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarıyla beraber, damar hastalıkları, kanser, bunama gibi kronik hastalıkların oluşumunda serbest radikallerin etkisi oldukça yüksektir. Buna karşın glutatyon tedavisi ile bahsi geçen kronik hastalıkların oluşma riski azaltılır.

Vücudu birçok zararlı etkenden korumasının yanında güçlü detoks etkisi sayesinde dokularda biriken serbest oksijen radikalinin zararlı etkilerine karşın bireyleri korur. Bağışıklık sistemini korur ve güçlendirir.

Glutatyon Tedavisi Ne İşe Yarar?

Ansioksidanın anası olarak da ifade edilen glutatyon, sürekli olarak vücutta bulunmaktadır. Vücutta az bulunması durumunda da takviye yapılması, hastalıklara karşı vücudun direncini oldukça yükseltir.

Glutatyonu aktif kullanmak için arttırmanın en etkili yolu elbette IV yolu ile damardan alınmasıdır. IV glutatyon alımı dışardan takviye edildiğinde, direk kan dolaşıma katılır ve vücudu serbest radikallere karşı korumakla birlikte, destekler ve hücrelerin korunmasını kontrol altına almaktadır.

Peki Glutatyon Tedavisinin Faydaları Nelerdir?

●   Bağışıklık sistemini güçlendirir.

●   Vücudu zararlı serbest radikallerden korur ve vücudun savunma mekanizmasına büyük oranda destek sağlar.

●   Vücut enerjisini ve ısısını arttır.

●   Kas performansının artmasını sağlar.

●   Eklem ve kaslarda oluşan ağrıların etkilerini azaltır.

●   Cildin yenilenmesini sağlar.

●   Cilde parlaklık kazandırır.

●   Yaşlanma geciktirici etkisi vardır.

●   Tip 2 diyabet ve insülin direncinin oluşturabileceği zararlı etkileri azaltır.

●   Karaciğer yağlanmasında tedaviyi kolaylaştırır.

●   Sigara ve alkole bağlı oluşan sağlık sorunlarının zararlarını önler.

●   Zihinsel odaklanmayı sağlar.

●   Düzenli ve yeterli uyku kalitesini arttırır.

●   Cildin beyazlanmasını ve daha parlak olmasını sağlar.

●   Alzheimer hastalığının tedavisinde aktif rol oynayarak, hastalığın yarattığı etkileri daha minimize etmeye yardımcı olur.

Glutatyon Tedavisi Nasıl Yapılır ve İşlem Ne Kadar Sürer?

Glutatyonu arttırmanın ve aktif kullanmanın en etkili yolunun IV yolu ile damardan almak olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Glutatyon takviyesinde kullanılan bu yöntem, şuanda da tüm dünyada yaygın olarak kullanılan hızlı ve etkili bir yöntemdir.

Glutatyon tedavi işleminin tahmini süreci ise;

Her bir kür haftada 1 gün olmak üzere 5 hafta sürerek takviye sağlanır. Ve her 1 seans 15 dakikalık bir uygulamadır. Yapılan işlem sonucunda hastanın hastaneye yatışı gerekmez. Hasta uygulama sonrası günlük yaşamına olduğu gibi dönebilir. Tabi hastanın isteği ve doktorun önerisine bağlı olarak yılda 2 kür uygulaması da yapılabilir.

Glutatyon Tedavisinin Yan Etkisi Var mıdır?

Tüm dünya üzerinde aktif olarak kullanılan ve serbest radikallerin vücutta oluşturdukları zararları en aza indirmek veyahut oluşabilecek hastalıkların etkilerini azaltmak için kullanılan glutatyon tedavisinin bilinen bir yan etkisi bulunmamaktadır. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, normal şartlarda da vücut içerisinde bulunan bir bileşen olduğu için ve tedavinin de bu bileşenin yoğunluğu arttırma üzerine olduğu için herhangi bir yan etki gözlenmemektedir.

Bunlara bağlı olarak yapılan glutatyon tedavisi işlemi sonrasında da beklenen herhangi bir risk veya komplikasyon bulunmamaktadır.

Glutatyon Tedavisini Kimler Kullanamaz?

●   Gebeler, emziren anneler ve çocuklar üzerinde yapılmış yeterli çalışma bulunmadığı için uygulanmamaktadır.

●   Kanser tedavisi görmeye devam eden hastalar aktif kemoterapi ve radyoterapi gördükleri dönemlerde glutatyon tedavisi alamamaktadır. Ancak hastanın tedavisi bittikten sonra vücudun kendini daha hızlı toparlayabilmesi adına glutatyon takviyesi oldukça önemli ve uygulanabilirdir.

ALFA LİPOİK ASİT TEDAVİSİ

    Alfa-lipoik asit (ALA), insanlar tarafından çok az miktarda karaciğerde doğal olarak sentezlenebilen bir moleküldür. Ayrıca yağda ve suda çözünebilen tek antioksidan olmasından dolayı evrensel antioksidan olarak adlandırılmaktadır.

    Mitokondriyal kompleksleri yoğun olan bitki ve hayvan dokularında bol oranda bulunur (4). Diyet kaynakları arasında kırmızı et, kalp, böbrek, karaciğer, ıspanak, brokoli, patates, yer elması, havuç, pancar ve maya bulunmaktadır

    ALA oral yoldan verildiğinde %93’den fazlası ince bağırsaktan emilmektedir (7). Kan beyin bariyerini herhangi bir ciddi yan etki olmadan geçebilmektedir. Alınan ALA’nın yaklaşık olarak %80’i idrarla atılır (2). Ancak gıdalarla birlikte alındığında biyoyararlanımı azalmaktadır bu nedenle yemeklerden 30 dk önce tüketilmesi önerilmektedir

    İzole edildiği ilk dönemlerde vitamin olarak sınıflandırılmıştır (6). İnsanlarda, enerji oluşumunda yer alan ALA çeşitli multienzim komplekslerinin lisin kalıntılarına bağlanan bir kofaktör olarak işlev görür.

    ALA’nın işlevleri arasında indirgenmiş glutatyon, C ve E vitaminlerinin rejenerasyonu, serbest radikalleri uzaklaştırma, lipit peroksidasyonuna karşı koruma, süperoksit dismutaz ve katalaz enzimlerinin aktivitesini arttırma, metal şelazyonu, gen ekspresyonu, kolin asetiltransferaz aktivasyonu ile asetilkolin üretimini arttırmak, moleküler hasar onarımı sayılabilir.Ayrıca, hücre içi sinyal iletim yollarını etkileyerek anti-inflamatuar özellik gösterir.

 Bir bileşiğin antioksidan olarak değerlendirilmesinde baz alınan kriterlere göre ALA ideal bir antioksidan olarak sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle ALA evrensel antioksidan olarak adlandırılmaktadır

 Yapılan çeşitli çalışmalarda, nörodejeneratif bozukluklar, AİDS ve diyabet tedavisinde ALA’nın yararlı bir etki gösterdiği görülmüştür.ALA, oksidatif strese bağlı oluşabilen hastalıkların önlenmesi ve/veya tedavisindeki terapotik etkisinden dolayı son yıllarda etkili bir antioksidan olarak tanımlanmaktadır . Diyabetik sıçanlara ALA verilmesinin böbrek, sinir ve retina gibi çeşitli organlarda oksidatif stres parametrelerini inhibe ettiği belirlenmiştir

   ALA çözelti içinde geçiş metalleri ile stabil kompleks oluşturarak biyolojik sistemlerde ağır metalleri bağlar veya elimine eder.

   Omurilik yaralanmalarından sonra serbest radikal oluşumu ikincil yaralanmalarda önemli rol oynar. Metilprednizolon sodyum süksinat (MPSS) omurilik yaralanmalarından sonra nörolojik sorunları azaltmak amacıyla yüksek dozlarda kullanılan bir antioksidandır. Yapılan çalışmalar sonucunda 50-150 mg/kg ALA’nın omurilik yaralanmalarından sonra nöron hücrelerini MPSS (30mg/kg) kadar etkili koruduğunu bildirmişlerdir.İkincil derece multipl skleroz hastalarında ALA takviyesinin yürüme performansını koruduğu görülmüştür. Metotreksat (MTX) kanser tedavisinde kullanılan, serbest radikaller ve reaktifler ile karaciğer hasarını indükleyen bir antimetabolittir. ALA'nın MTX kaynaklı karaciğer hasarına karşı hepatoprotektif etkiye sahip olduğu bu etkiyi ise oksidatif stresin zayıflatılması, antienflamatuar ve antiapoptotik özellikleri kullanarak gerçekleştirdiği belirtilmiştir.

    ALA tüketiminin kilo verme ve beden kütle indeksini düşürmede etkili olduğunu ve bunun için güvenli dozun 1200 mg/gün olduğu belirtilmektedir. ALA bu etkiyi diyet enerjisi alımı ve lipoprotein lipaz aktivitesini azaltarak, enerji harcaması, lipoliz ve insülin duyarlılığını arttırarak ayrıca lipogenezi inhibe etme vb. yollar ile sağlamaktadır. Tip 2 diyabet hastalarına 10 gün boyunca 50 mg/gün ALA intravenöz olarak verildiğinde açlık kan şekeri veya insülin düzeylerinde bir değişim olmaksızın glikoz kullanımında ortalama %30 yükseldiği belirlenmiştir. Başka bir çalışma sonuçlarına göre ise tip 2 diyabet hastalarında, özellikle miyokard üzerindeki kardiyovasküler sistemde anjiyogenik faktörler üzerinde ALA'nın potansiyel yararlı etkileri olduğu açıklanmıştır . Yapılan çalışmalarda ALA’nın, meme kanseri hücrelerinin proliferasyonunu önemli ölçüde inhibe ettiğini ve meme kanserine karşı koruma potansiyeli olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak ALA’nın antioksidan etki göstermesi, diğer antioksidanları rejenere etmesi, suda ve yağda çözünebilir olması, metallerle şelat oluşturma yeteneği, oksidatif strese bağlı hastalıkları önlemesi ve/veya ilerlemesini engellemesi gibi özellikleri göz önüne alındığında,ALA kullanımının son derece önemli olduğu görülmektedir.